Defne değil, palmiye hiç değil; ama hurma da değil bu insanlar. Bunlar çam, ama doğu kültüründen sıyrılamamış; batı kültürüne de girememiş bir garip adamlar. Topraklarını bilmeden doğru ağaç olamazlar. Ünlü Türkiyeli komutan Belisarius’u takdir etmeden Fatih’i kullanamazlar. Ülkeyi tanımıyor bunlar, yola çıksalar kaybolurlar.

Önceki yazılarda batıya öykünmeyi eleştirmiş, Napolyon’un Türkleri zehirlemekte kullandığı defne taca yaprak olmaya çalışmanın iki yüz yıldır iyi sonuç vermediğini anlatmıştık. Şimdi daha büyük bir değerler sistemi olan İslam değerlerini ve etkisinden çıkamadığı Arap kültürünü irdelemeliyiz.
Batının kapıcısı olacağına Arap’ın askeri olmayı yeğleyebilir Türkler; ne var ki orada da kendileri değil araç olarak kullanılan aletler olacaklardır. Arap kültüründen değil İslam kültüründen beslenmeye çalıştıklarını iddia edebilirler. Ne var ki İslam dini evrensel olsa bile Arap kültüründen kopamamıştır. Yani halen çöl hayatının ve eski Arap tarihsel bağlamlarının etkisi altındadır. Kavramları güncellenmemiştir, batıya özenmek gibi taklitten öteye gidemez.
Kölecilik, çok eşlilik, toplumsal statüler, kabilecilik, ibadet, tanrı kavramları ve bunlara dayanan kurallar maalesef eleştirel düşünme veya istişare görmediği için belli bir kültürün politik tanımları ile kalmıştır. Üstelik bu politik tanım hitap ettiği kitleyi geri bırakırken; onları taklit eden diğer kültürleri de kendisiyle birlikte aşağı çeker.
Tabi ki zamanla her şey onarılacaktır. Örneğin “savaşa atla gidin” diyen ayeti “uçakla gidin” olarak güncelleyeceklerdir. “Kılıçla” değil “bilimle” cihat etmek zorunda kalacaklardır. “Ok atmak” sünneti yerine “kurşun atmak” sünnetini yerine getireceklerdir. “Zırh” yerine “hava savunma sistemleri” sünnet olacaktır. “Deve sütü” olmayan yerlerde “ayran” ikramı çok önceden başlamıştır.
Ülkenin kendisi olmaya ihtiyacı var, herkesin olması gerektiği gibi. Çünkü neye özenirse özensin elinde sadece bu kalıyor ve buradan bir ileri de gidemiyor. Yani kendisi olmadan başka bir şey, örneğin daha yüce ve üst bir kimlik olamaz. En yakın örnek Osmanlı’yı hep işaret ediyoruz. Kendi kimliğini benimsemeden yeni bir kimlik üretmek imkansızdır. Bu hülyadan geri dönmek için ülke sınırları içindeki insanların refahını önemseyen sivil milliyetçiliği önereceğiz.