(“Kesâdın aslı fesattır” denir…) Timurtaşi, nükûd risalesi.
Osmanlı’da paranın değer kaybı konusuna nasıl bakabiliriz?
Osmanlı’da paranın değer kaybı konusu kendi içinde değerli bir inceleme konusu olmakla beraber T.C.nin ekonomi politikalarına ışık tutabilecek kaynaklar anlamına da gelebilirler.
Yapılan çalışmalarla beraber Osmanlı’da paranın değeri üzerine ulaşabileceğimiz tarihsel bilgi kaynakları olarak; saray kütüphanesi/kayıtları, Divan kayıtları, Mühimme defterleri, Kadı (şer’ıyye) sicilleri ve risaleler örnek verilebilir. Merkez bölgelerdeki kadı sicilleri dışında Anadolu bölgesinde en iyi korunmuş kadı sicili kayıtlarına Diyarbakır Şer’ıyye sicilleri örneği verilebilir. Diyarbakır’a bağlı Ayntab Sancağının sicilleri üzerine nitelikli bir inceleme yapan Leslie Peirce bu siciller üzerinde iyi bir çalışma örneği sergilemiştir.[1]
Leslie Peirce’ın çalışmasından görülen odur ki devletin atadığı kadıların bulunamadığı, imparatorluk için merkezi olmayan bölgelerde, Ayntab halkı cami imamlarını yani müftüleri yahut dinen veya mezhep bağlamında yetkin buldukları kişileri yerel meselelerde hakem tayin edebiliyorlardı.[2]
Paranın kullanımı üzerine yazılmış risaleler de bu konuda analiz konusu olabilmektedir. Bu bağlamlarda Sünni-Hanefi fıkhın uygulanma stratejileri, fıkıh usulü analizleri ve sosyolojisi için fıkıh alanındaki araştırmalara bakılabilir.
Osmanlı’da enflasyon nedir ve bu konuda literatürde ne tür yayınlar bulunmaktadır?
Paranın tağşişi, değer kaybı ampirik-tarihsel veriden bağımsız, salt sayısal değer değildir. Sayıların kullanımlarına göre elde edilen nominal değerlerden söz edebiliriz. Sayısal verilerin değerlendirilmesi için ampirik verilerin sayısal veriler ile birlikte yorumlanması gerekir. Değerlendirme farklılıkları farklı yorum biçimlerine, çıkarsamalara büyük bir çapta ise ekol farklılıklarına sebep olabilir.
Türkiye’de bu alanda referans isimler örneğin Barkan, Pamuk ve diğer bazı iktisatçılar; 16. Yüzyıl çalışmalarında farklı çıkarsamalarda bulunmuşlardır.
Baki Tezcan paranın bölgesel olarak farklı değerlerine işaret ederek para bölgelerinin varlığının ve hazinenin değer farkları dolayısıyla arbitrajdan yararlanmasının üzerinde durmuştur. Barkan ve Sahillioğlu da bu meseleler üzerinde durmuş ve incelemelerini parasal etkenler üzerinden yapmışlardır
Barkan Amerika’dan değerli madenler gelmesinin sikkeyi değersizleştirdiği üzerinde dururken Pamuk bu konuda tağşişin yani saray politikalarının ve darphanelerin işleyişinin üzerinde durmaktadır.
Pamuk’un çalışmaları saray politikalarını barındırması nedeniyle para tağşişinin sosyal sonuçlarını da göz önünde bulundurur. Bu bağlamda para tağşişinin yeniçerilerin alım güçlerini düşürmek pahasına yapıldığı söylenebilir. Böylece paranın yani sikkenin toplanıp darphanelerde tekrar basılmasıyla hazinenin, sikkenin tağşiş edilmiş değerince kesilmesi suretiyle sikkeden elde edilebilecek artık maden ve para vergisi ile paradan para kazancı söz konusu oluyordu. Tağşişin 16. Yy’da en önemli sebepleri arasında Pamuk, İmparatorluğun her iki ucunda sürüp giden savaşları ve gelişen silah teknolojisinin kaynağı olarak askeri harcamaları gösterir. Pamuğun çıkarımı dönemin tarihsel analizleri içinde de uyumludur. 16. Yüzyılda gelişen ateşli silahlar, dünya çapında ekonomiyi etkilemekteydi.
Bu bağlamlarda değerini kaybederek Sarayın da paranın kullanım değerine uygun olarak değerden düşmüş sikkeleri tedavülden kaldırması, örneğin şâhinin evlerde saklanıp takas değerinin bulunmaması gibi parasal değerlerin ayrıntılı incelemesi için bk: (Baki Tezcan)
Biz bu konuda Timurtaşinin Nükud risalesi üzerine yazılmış bir değerlendirme kitabını inceleyeceğiz:
Timurtaşî’nin risalesi: 16. yy. Osmanlı’da paranın tağşişi üzerine, tağşişin etkilerinin alışverişlerde ödeme konularında karar vermede zorluğu sebebiyle fıkhen uzlaşmazlık söz konusuydu. Çünkü halk yaşadıkları sorunların çözümünü mahkemede arıyordu.
Fıkıh risaleleri ile kadı sicillerinin bağlantısı; teokratik bir yönetim şeklinden söz ettiğimiz için sosyal düzenle bağlantılı olarak paranın değerlendirilme biçimiyle mündemiçtir. Para üzerine hükümde bulunma dinin yargı kolu olarak uzanan fıkhın işi olarak yürürlükteydi. Saray tarafından belirlenen fetva üzerine hüküm vermeyen kadıların, padişah tarafından cezalandırılması mümkün olabiliyordu. Kadılar yargının yürütücüsü idiler, devlet tarafından atanmış memurlardı. Yanlış hüküm verdiği iddia edilen hakkında, sorumluluğu bulunduğu bölgeden kendisi hakkında saraya şikâyet giden kadı; idam cezasına bile çarptırılabirdi. Kanun, padişah istediği zaman sadece onun sözüydü. Bu nedenle kadıların önceden uzlaşılmış belli bir hüküm üzere karar vermeleri kendi açılarından özellikle daha önemliydi.
Fıkıh söz konusu olduğunda paranın değerinin değişmesi ve alışveriş süreçlerinde otoriteler tarafından iki hüküm genel olarak kabul ediliyordu: Ebu Yusuf ve Hanife. Ebu Hanife’ye göre alışveriş sözleşmesinin yapıldığı anki para miktarı ile ödemeler yapılırdı. Tağşişler veya dönemsel para değişimlerinden alışveriş etkilenmemeliydi. Ebu Yusuf önce Hanife’nin fetvasının benimsemişse de sonradan kendisi bu konuda içtihatta bulunmuştu. Çünkü uygulamada insanlar para değişimlerini ödemelerde hesaba katıyordu.
Ebu Yusuf’un pratiğin teorisinden yola çıkarak böyle bir içtihatta bulunduğunu görüyoruz. Timurtaşi; uygulamada sikke ile alışveriş yapan tebaanın, alışverişte paranın değerindeki değişimlere uygunluğu hesaba kattıklarını görüyor olmasından ötürü esas alınması gereken fikrin Yusuf’un fetvası olduğunu söyler.[3]
Sonuç olarak 16. Yüzyıl Osmanlı’da hızlı para değişimlerinin yaşadığı bu dönem; tarihçiler açısından paranın değerindeki değişimlerin incelemesini yapmak, paranın kullanımında ortaya çıkan sorunların sosyolojisini yapmak için rafine bir dönem olmuştur.
[1] Ahlak Oyunları, Tarih vakfı yay.
[2] Ayntab halkının çoğunluğunun alevi olması Sünni mahkeme kadılarına başvurmak yerine yerel alevi büyükleri hakem etmelerine sebep olabiliyordu. (Ahlak Oyunları)
Ayrıca müftülerin muhayyer olmasına dair Bk: Timurtaşi nükûd risalesi. (Şeyma Akbayır)
[3] Timurtâşî nükûd risalesi (Şeyma Akbayır)