Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıl sonlarından 1923’teki rejim değişikliğine kadar dört ana siyasi akım vardı: 1. İslamcılık, 2. Osmanlıcılık, 3. Batıcılık, 4. Türkçülük. İslamcılık görüşünü önce Sırat-ı Müstakim, ardından Sebilürreşad dergisi temsil ediyordu. İzmirli İsmail Hakkı, Babanzade Naim, Bursalı Tahir, Aksekili Hamdi, Mehmet Âkif ve Şemsettin Günaltay gibi yazarlar, İslam’ı halkçı bir din olarak görüyorlardı. İslamcılar, Batı’nın tekniklerini benimsemeyi savunurken, manevi alanda Batı’dan etkilenmemeyi öneriyorlardı. Onlara göre Batı manevi olarak tükenmişti ve İslam birliğini bozdukları için diğer tüm siyasi fikirleri reddettiler. Muhammed Abduh, cinlerin mikroskobik canlılar olduğunu iddia ederken, Said-i Nursi bilimin getirdiği her şeyin Kur’an’da belirtildiğini söylüyordu.

Sadrazamlık yapmış olan Said Halim Paşa (1863-1921), Osmanlı’da sınıf farkı olmadığından demokrasinin tutmayacağını savundu. Eşitlik ve özgürlüğün Batı’dan farklı anlamda yaşandığını ve Batı’daki özgürlüğün İslam’da zaten mevcut olduğunu belirtti. İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946) Lugatçe-i Felsefe adlı sözlüğü hazırladı ve Tümtanrıcılığı savundu. Mehmet Ali Ayni, tasavvufa çağdaş bir yorum getirmek istiyordu. Bursalı İsmail Hakkı üzerine Fransızca yazdığı “İsmail Hakkı- Philosophe Mystique” kitabı 1933’te Paris’te yayımlandı.

Çağdaş İslamcılar, din ile bilimi uzlaştırmaya çalıştılar ve İslam’ın dogmalarla değil, içtihatlarla ilerlediğini savundular. İzmirli İsmail Hakkı (1868-1946), çağdaş İslam görüşünde önemli çalışmalar yaptı; İslam hukukunu, Darwin’i inceledi ve mantık ile felsefe kitapları yazdı. Şehbenderzade Ahmet Hilmi (1865-1913), materyalizmi eleştirerek ilk materyalistlerden beri yenilik olmadığını savundu. Ona göre her şey enerjidir ve ne zaman ne de mekan maddeden ibaret değildir. Felsefesiz bir toplumun kalkınamayacağını belirtti ve Baha Tevfik ile Celal Nuri gibi maddecileri eleştirdi.

Maddeci ya da pozitivist görüşlere sahip insanlar batıcılık altında genellenir. Batı uygarlığının tümüyle benimsenmesini savundular. Dini kaygılar , kadın hakları, özel teşebbüs, yaratıcılık konularında yazdılar. Servet-i Fünun, Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye gibi dergiler batıcı yazılar paylaşmaktaydı. Kılıçzade Hakkı “Pek Uyanık Bir Uyku” adlı makalesinde batıcı görüşleri derlemiştir. İslamcılara topluca karşıydılar ve Türkçü tezleri de eleştirdiler. Çoğunlukla Osmanlı’nın birliğini savundular. Ancak toplum hayatı değişmeliydi. Abdullah Cevdet, Celal Nuri gibi yazarlar materyalizm anlayışlarını yazdılar. Bu görüşe göre: Kılık kıyafet yenilenecek, yerli malları kullanılacaktır. Kadınlar diledikleri tarzda giyinecekler, yalnız israf etmeyeceklerdir. Polisler ve softalarla, arabacı makulesi kimseler kadınların giyimlerine asla müdahale etmeyeceklerdir. Şeyhülislâm Efendiler de çarşaflara dair beyannameler yazmayacak ve imza etmeyeceklerdir. Kadınlar ve genç kızlar, Müslüman Boşnak ve Çerkezlerde olduğu gibi, erkekten kaçmayacaklardır. Her erkek, kendi gözüyle gördüğü, tetkik ettiği, beğendiği ve seçtiği kızla evlenecektir. Görücülük sonlanmalıdır. Tekke ve zaviyeler kaldırılmalıdır. Medreseler kapanmalıdır.Tüm kanunlar ıslah edilmelidir. Şer’i mahkemeler kaldırılacak ve Nizami mahkemeler ıslah edilecektir. Mecelle kaldırılacak veya en azından o derece değişecektir. Osmanlı alfabesi yerine Latin alfabesi kabul edilecektir. Avrupa Medeni Kanunu kabul edilerek bugünkü evlenme-boşanma şartları tamamıyla değiştirilecektir. Birden fazla kadınla evlenmek ve bir sözle karı boşamak usulleri kalkacaktır.

Türkçülük görüşü ilk defa Rusya ve Balkanlarda belirmiştir. 1860’lardan itibaren Hristiyan hükmünde kalan müslümanlarkendi kimliklerini tanımlama ihtiyacı duydular. Türkçülük ve Osmanlıcılık eğilimi oluştu. Arthur Davids, Arminius Vambery ve Leon Cahun gibi yabancılar Türkoloji alanında çalıştılar. Türkleri dünya fatihi olarak nitelemeye kadar vardırmışlardır. Ahmet Vefik Paşa (1823-1891), Türk tarihi ve dili üzerine Osmanlı’da ilk çabaları gösterdi. İlk Türkçe-Osmanlıca sözlük olan Lehçe-i Osmanî yi (1876) yazdı ve Osmanlı Türkçesini Türkçenin bir lehçesi saydı.

Mustafa Celaleddin Paşa(Kont Borzecky) ile Ali Suavi (1838-1878) Türklerin liderlik vasfına atıf yaparak Türkçülüğün öncüleri olmuştur. Süleyman Paşa Türklerin Asya kökenini yazdı.Şemseddin Sami ulusal Türkçenin Osmanlıcanın çözülmesiyle oluşacağını öne sürdü. Yusuf Akçura İslamcılığı ve Osmanlıcılığı eleştirdi ve Türkülüğü tek yol olarak gördü.

Yusuf Akçura ve çevresindekiler Türk Derneği’ni kurdu. Ömer Seyfettin ve arkadaşları da Genç Kalemler dergisini çıkardı. 1911’de Türk Yurdu Cemiyeti kuruldu ve Türk Ocağı ile birleşti. Ziya Gökalp, Hüseyinzade Ali, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Fuat Köprülü gibi aydınlar Türk Yurdu dergisinde yazıyorlardı. Osmanlılığın bırakılarak ulusal bilinç edinmeyi ve Osmanlı öncesi Türklüğü öğretmeyi amaçladılar. Dil ve kültür muhafazası için çıkılan yolculukta imparatorluk unsurlarının milli ayaklanmaları ile siyasi Türkçülük de gündeme gelmişti.

Osmanlı münevveri düşünce akımı oluştururken toplumsal temellere dayanmıştır. Toplumun ihtiyaç duyduğu fikirleri geliştirmek istemiştir. Siyasi düşünceler de toplumu ve toplumun siyasi teşkilatı olan devleti kurtarmak üzerine gelişmiştir. Osmanlı’nın batı karşısında düştüğü zor durumun farkına varmak ve harekete geçmek bu düşüncelerin temelini oluşturmuştur. 

Bu dönem düşünce akımları devleti kurtarma isteğiyle serpilmiştir. Söylemlerinde de birleştikleri noktalar vardır. Mesela Türkçüler ve batıcılar milli ekonomide birleşirler. Batıcıların farkı ekonominin Türklere değil, Osmanlı milletlerine teslim edilmesidir. Türkçülerle İslamcılar toplumun İslam uygarlığı içinde olduğunu savunurlar. Yalnız Türkçüler İslam vasıtasıyla Türk birliği kurmak isterken İslamcılar millet ayrılığı yapmadan Müslümanlığa odaklanır. Batıcılarla İslamcılar dilin öz Türkçeleştirilmesine karşıdırlar. Arapça ve Farsça sözcükler dilin parçasıdır lakin batıcılar bilhassa Arapça ve Farsça tahsil verilmesine karşıdırlar.

Türkçüler batıcılar ve İslamcıların birleştiği noktalar zamanla artmaktadır. Kopmaya başlayan etik unsurları bir araya getirerek bütünlüğü sağlamak ortak bir noktadır. Batıcılar dahil tüm düşünce akımları devletin parçalanmasına ve ayrılık çıkarılmasına yönelik ortak bir dil geliştirmiştir. Ayrıca bu dönemde tüm akımlar muasırlaşma, yani modernleşme ihtiyacında ittifak etmektedir. Taklitçiliğe üçü de karşıdır. Üç akım da sosyalizmin Türk toplumuna eğreti olduğunu, batıdan getirilen sistemlerin topluma yapıştırılmaması gerektiğini ifade etmişlerdir. Üç akım da demokrasi ekseninde birleşmiştir. Abdülhamid’in iktidarında en çok mağdur olanlar batıcılardır. Bunlar koyu demokrat ve liberal insanlardır. Türkçüler liberalizmi savunmaz, zira onlar rejime değil kültüre odaklanmıştır. İslamcılar da demokrasiye dair her şeyi Kur’an-ı Kerim’de temellendirmiştir. Hürriyet ve eşitlik İslam’ın en büyük kurallarındandır.

İttihat ve Terakki döneminde düşünce akımlarına hoşgörüyle yaklaşmış ve bilimsel yayınlara müdahale etmemiştir. Düşünce yayınları da hükumete karşı yayın yapmamıştır. Dünya savaşına kadar akımlar devlet için yararlı düşünce kuruluşları oldular. İmparatorluk siyaseti üç akımı da himayesine alarak teşvik etti. Arapların henüz Osmanlı’ya bağlı bulunması ve yakın doğudaki ticaret yollarına hakimiyet teşebbüsü İslamcılığı teşvike yol açtı. Devlet içinde yabancı unsurların faaliyet göstermesi ve kültürün misyonerlik faaliyetleri ile tehlikede olması Türkçülüğün teşvik edilmesini sağladı. Batıdaki gelişmeye ayak uydurmak için de batı takviminin kabul edilmesi ve takvim kadınlara haklar verilmesi gibi batıcı akım hareketlerine destek veriliyordu.

Enver Paşa İslamcılığı seçerek İslam alemine hakim olmayı hedefliyordu. Dünya savaşı sırasında karşılaşılan durum İslamcılığı gözden düşürdü. Araplar isyan etmişti. Çarlık Rusya’sı yıkılınca can havliyle büyük Türk Birliği fikrine sarıldılar. Savaş kaybedilip hükumete İttihatçılara muhalif isimler gelince Türkçülük akımı hükumet nazarında gözden düştü. Türkler için tüm akımlar cazibesini yitirmişti. İslamcılık Müslüman Araplar devlete isyan edince çöktü. Batıcılık  Osmanlı’yı sömürmeye çalışan batı yüzünden olumsuz bir görüş olmaya başladı. İttihatçıların hezimetle sonuçlanan Türk birliği hevesleri de Sarıkamış faciası gibi acı olayları çağrıştırıyordu. Bununla birlikte bir fikre bağlanmaya lüzum görüldü ve batı uşağı hükumetin saldırdığı fikirler İslamcılık ve Türkçülük talep görmeye devam etti. Emperyalizmin saldırdığı Türklük uğruna Türk milliyetçiliği kuruldu. Ankara hükumeti bunu temsil ediyordu.

Akımlar arasında Türkçülüğün nihali aşamada baskın olduğu görülmektedir. Bunu edebiyatta da çokça görebiliriz. Hamdullah Suphi  “Biz bütün bir millet efradını birbirine bağlayan binlerce can, kan ve dil rabıtalarından maada bir de felaket ve iman bağıyla birbirimize bağlandık ve yemin ettik. Trakya’nın, Anadolu’nun, İstanbul’un Türk birliği parçalanamazı” demiştir. Rıza Nur “Diyorlar ki; Türkler medeniyetsizdir. Bu, yalandır, Türkler’in büyük bir mazileri vardır. Orta Asya’ya bakınız. Şarkta, garpta medeniyet tesis etmeden evvel Türkler orada medeniyet kurmuşlardır. Başka milletlerin çoğu okuma yazma bilmezlerken Türkler ilk yazıyı ihdas etmişlerdir.” demiştir. İshak Refet bir şiirinde  “Ne mutlu bana ki Türk yaratıldım, Gönlümün en yüksek gururudur bu; Ne esir edildim, ne de satıldım, Türk benliği, Türklük şuurudur bu.” demektedir.

Devlet nezrinde düşünce akımlarından geriye Türkçülük ve batıcılık kalmıştır. Yalnız bunlar Osmanlı’daki hallerinden kırpılmış ve ulusal hallere bürünmüştür. Türk inkılapları Osmanlı’daki akımları temel almış ve özellikle Türkçülük ve batıcılık kaynaklı gelişmelere yol açmıştır. Bununla birlikte halen akımlar arası sınırların belli olmadığı görülmektedir. Türkçülük ve batıcılık taraftarlığı halen vardır, ancak hangi eğilimin Türkçü, hangisinin batıcı olduğu belli değildir. Nitekim önceden beri İslamcılık eksenindeki Türkçülük batıcılık ile karışmıştır. Toplumun halen İslamcı olması ve modernleşme için diğer tüm akımları Müslüman anlayışında eritmeye çalışması da dikkat çekicidir. Modernleşmek için Türk insanı düşünce akımlarına ayrılmış görünse de ortak hedeflerin akımları birleştirdiği görülmektedir.

Kaynaklar

Peyami Safa, Türk İnkılâbına Bakışlar, Ötüken Neşriyat, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2010

Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İletişim Yay., İstanbul, 1996

Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.

M. Şükrü Hanioğlu, Meşrutiyet maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 24, ss. 388-393.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir