Gelmiş geçmiş en büyük devlet olan Roma İmparatorluğu, beşinci yüzyılda “barbarlar”ın eline geçmiştir. Sonsuz olması gerekmiyordu ama onu sürdürmenin yolları vardı. Tüm tarihte, bu sıfır toplamlı oyuna bir şeyler eklemeniz gerekiyor. Romalılar gereğinden fazlasını yapıp barbarları “Romalı” yapsaydı, tarih farklı olabilirdi. Bizim konumuz karşı olgusal tarih değil, Türkiye’de de benzer bir sorunumuz olduğu için onunla uğraşıyoruz.
Barbarlar kapıda. Türkiye’nin doğu sınırları darmadağın. Türkiye bir imparatorluk değil ama Roma tarihi bir çözüm sunuyor. Barbar ilerlemesi militarist olmaktan çok sosyolojiktir. Barbarları Türk yaparsanız pek bir probleminiz olmaz. Bu bir kimlik sorunu, tüm düşmanlıklar “biz ve onlar” anlatılarından çıkıyor. Yani aynı amaç için kendinize tahammül edersiniz, grubunuzdaki insanlara da hoşgörü gösterirsiniz.
Batıda bin yıl, doğuda bin yıl daha yaşayan Roma İmparatorluğu barbarların eline geçmiştir. Gerçek dünyanın sürekli değişen gerçekleri için bazı mekanikler ekleyerek onu ne ayakta tutabilirdi? Roma sonunda teorilerin yanılsamasına, toplumların hüsnükuruntularına düşmüştü. Roma, Barbar topraklarını geliştirmek ve aralarında arabuluculuk yapmak için daha fazla emek verseydi, bin yıl daha yaşayabilirdi. Bu tamamen karşı olgusal tarihtir, ancak varsayımsal durumlar eğitim amaçlı kullanılabilir. Alternatif tarihi incelemek, gelecek için dersler üretecektir.
Tarihte hatalar ve yanlışlar yoktur, aksine amaçlar ve idealler vardır. Amaç ve ideallerimiz çerçevesinde hatalar görürüz. Roma ya da Osmanlı ebedi devletleri, gerçekten ebedi olmalarını beklemek çerçevesinde hatalar yaptılar. Kültürel içerikler kadar siyasi örgütler de çöktü. Başarısız devletlerden çıkardığımız ders, öncelikle siyaseti yönetmeden önce bilgiyi yönetmelisiniz ve ikinci olarak, eğer bir siyasi aktörseniz normalde yaptığınızdan daha fazlasını yapmalısınız.
Romalılar, Barbarlar ve yapabilecekleri hakkında bilgi alamadılar. Tümüyle silahlı toplumları yok edemezsiniz. Bundan biraz daha fazlasına ihtiyacın var. Kültürlemek, onları kendin olarak tanımlamak çözüm olabilir. Aslında işgal ve hegemonyaya farklı bir bakış açısı. İstila eder ve kimliğinizden insanları yaratırsınız; işgal edemediğinizde, onları başka şekillerde kendiniz yaparsınız. Böyle bir kültürleşmenin ilk yolu, sınırların ötesinde eğitimdir.
Türk devleti bu insanları çevrimiçi kurslar, TV şovları, diploma programları, örgün eğitim, oyunlar ve kendinizi tanıtmaya yönelik diğer gönüllü eylemler yoluyla eğitebilir. Nasıl olur da Nijeryalı bir köylü kendisini Manchester United Futbol taraftarı olarak tanımlar? Bu ikisinin Manchester FC’nin işini iyi yapması dışında herhangi bir ortak noktası yok. İşinizi başarıyla yaptığınızda bu sandığınızdan daha kolay.
Türkiye devlet olarak bütün bu insanların devleti olabilir. Bakın Çin ve Hindistan, sırf nüfusları yüzünden ne kadar güçlüler. Ayrıca barbarlar ya da göçmenler sadece nüfus değildir; krizleri fırsata dönüştürülebilir. Osmanlılar, doğudan yayılan barbarları ve nüfusu kullanmadan önce dünyayı fethetme imkânına sahip değildi. Bu bir bakış açısı meselesidir. Sorunlar aslında birer fırsat, sadece bakış açımızı değiştirmeliyiz.
https://turk.cafe/rome-could-have-prevented-fall-through-culturization-and-turkey-too/ adresinden makine yardımı ile çevrilmiştir.