Japonya ve Osmanlı 18. yüzyılda geri kaldıklarını görerek modernleşmeye başlamışlardır. İki toplum da askeri alandaki eksikliklerini fark ederek toplumsal modernleşme gayretine girmeye niyetlenmiştir. Ordu modernleşmenin bir gayesi ve kaynağı olarak öne çıkmıştır.
1853 yılı iki toplumun modernleşmesi için de ilginç bir tezatı barındırır. Japonya limanlarını ticarete açmadığı için Kumandan Matthew Perry komutasındaki Amerikan savaş gemileri tarafından zorlanarak dışarıya açılır. Japonlar bu durumu şeref meselesi haline getirerek modernleşmelerini hızlandırmış ve dışa daha az bağımlı olmaya başlamıştır. Ne var ki aynı yıl Kırım Harbi için batı ile bir araya gelen Osmanlı dışa daha bağımlı olmaya başlamıştır. Batıdan destek gördüğünü sanırken dış borç bataklığına sürüklenmiştir. Osmanlı borç içinde borç alırken Japonlar dışa bağımlı olmaktan çekinmiştir. Dış borç bataklığı Osmanlı’nın batı karşısında sesini kısmış, hükmünün zayıflamasına ve modernleşmede geri kalınmasına neden olmuştur.
İki taraf da batının dinini reddetmiş, tekniğini almak istemiştir. Japonya başta tehlikenin farkında değildir, ancak Hristiyanlaşmaya başlayan nüfusun dış müdahaleyi getirdiğini fark etmiştir. Hristiyan misyonerleri sınır dışı etmiş, Hristiyanlığı yasaklamış ve direnenleri öldürmüştür. Ne var ki Osmanlı önceden beri Hristiyan ve gayrimüslim azınlıklara sahip, hatta çoğu vilayette Hristiyan yoğunluğu ile yaşamaktadır. Osmanlı’nın kadim milletleri Japonya’nın hissettiği tehdide alet olmuş ve modernleşmenin önünde engel teşkil etmiştir. Osmanlı’nın milletleri ve homojen olmayan toplumu dış güçlerin etkisinde kalmasına ve geri bırakılmasına neden olmuştur.
Baştaki amaç tam tersi olsa da Osmanlı’da batının ahlakını getirenler olurken tekniği güdük kalmış, Japonya’da teknik iyi bir şekilde intibak edilirken mevcut ahlak muhafaza edilmiştir. İki toplum da muhafazakar bir yapıya sahiptir. Japon kültürü coğrafi izolasyonun da etkisiyle saf ve korumacı olabilmiştir. Osmanlı doğu ile batı arasında yer alırken muhafazakar yapısını inançlar yönünde korumuş, tutum ve davranışlar değişmek durumunda kalmıştır. İki toplumun 20. yüzyıldaki durumu ahlak yapılarını muhafaza etmede Japonların daha başarılı olduğunu göstermektedir.
İki toplum da yabancı uzmanlar getirmiş, teknik kabiliyeti olanları himaye etmek istemiştir. Ne var ki Japonlar Osmanlı’dan kat kat daha başarılıdır. Osmanlı’nın batıdaki tarihsel imajı ve İslam dininden çekinen yabancılar uzmanlık alınmasını engellemiştir. Gelen birkaç uzman Osmanlı’ya oryantalist bakış açısıyla yaklaşmış, macera için gelen edebiyatçılar da Avrupa’ya malzeme olmaktan ileri gidememiştir.
İki toplumun batıya öğrenci gönderdiği, bunda Osmanlı’nın daha erken ve daha çok öğrenci göndermesine rağmen istediği ürünleri alamadığı görülmektedir. Japonlar batılı müesseselerin aynı zamanda batılı kurallar gerektirdiğini anlayarak sosyal ve siyasal düzenlemelere kendi başlarına girişmişlerdir. Osmanlı’da bu iş zorla olmuş, Japonlar gibi uyum sağlanamamıştır. Örneğin Japonlar endüstrinin emtia ihtiyacı ve üretim fazlası için Pazar lüzumu görerek Çin’i işgal etmişlerdir. Çin’i acımasız şekilde sömüren Japonların aksine Osmanlı kadim zamanlardan bu yana hiçbir yabancı toprağa pazar veya emtia olarak bakmamıştır. Bununla birlikte endüstrisini sömürü anlayışıyla büyütebilen Japonlar bir batı ülkesi olan Rusları savaşta mağlup edebilmiş, Osmanlılar ise mağlup olmuşlardır.
Modernleşmede Japonlar ile diğer doğu toplumları arasındaki temel farklardan biri de özel teşebbüsün teşviki hususudur. Japonlar kapitalist anlayışa çabucak uyum sağlamış, modernleşmenin itici gücü olan piyasaları serbestleştirmiştir. Osmanlı’da ise şer’i hükümler toplumsal adaleti bozacak bir müdahaleye izin vermemiş; gelenek, görenek ve kanun bunu engellemiştir. İslam dininin bireyin günlük yaşantısını saran ve tüm etkinlikleri denetleyen yapısı zaten hayat tarzının değiştirilmesine engeldi. Sonuçta batının kurallarıyla oynamayı öğrenen Japonya bağımsız kalırken Osmanlı, Afgan, Çin, İran toplumları yarı sömürgeler haline gelmiştir.
Japonların modernleşmesinde coğrafi izolasyonları azami düzeyde fayda sağlamıştır. Osmanlı bir köprü gibi doğu ile batı arasında sallanmak durumundadır. Doğudan kopamamıştır, batıyı da bırakamamıştır. Bununla birlikte Japonya her taraftan tehdit altında olan Osmanlı’ya nazaran kendi değerlerini koruyabilen bir ada ülkesidir. Kendi değerlerini korumada Sengoku adı verilen bir iç savaş seferberliğinden yeni çıkmış olmaları da etkilidir. 15 ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen devletler arası savaşlarda askeri birikim ve ordu donanımı açısından batıya direnebilecek konuma ulaşılmıştır. Coğrafyada Britanya’nın Çin’i sömürmesine de şahit olmaları emperyalizme direnç temayülünü meydana getirmiştir. Japonlar Perry komutasındaki Amerikan müdahalesine ve zorlamalara direnme hareketini geliştirip bunu modernleşme motivasyonu olarak kullanmıştır. Meiji Restorasyonu’nun bu noktadan hareketle gerçekleştiği söylenebilir.
Sonuçta Osmanlı ve Japonya batılılaşmayı erkenden deneyen iki doğu ülkesi olarak karşılaştırılmaya münasiptir. Osmanlı’da Japonya kadar denemeler yapılmış, lakin toplumun büyüklüğü ve yaşam tarzı karşısında modernizasyon çabalarının yetersiz kalması iki toplum arasında modernite farkının oluşmasına neden olmuştur.
Kaynaklar
- The Long Divergence: How Islamic Law Held Back the Middle East
- Gülnaz GEZER BAYLI, Türkiye’de İstihdam Edilen Fransız Uzmanlar Ve Türk Modernleşmesine Katkıları, yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2014.
- Timur Kuran, The Long Divergence: How Islamic Law Held Back the Middle East, Princeton, 2011.
- Heinz Kimmerle & Ram Adhar Mall, Modernization in Intercultural Context: Russia, Japan, Turkey, Rodophi, 2004.
https://turk.cafe/comparison-of-turkish-and-japanese-modernization/ adresinden makine yardımı ile çevrilmiştir.